14 Ocak 2013 Pazartesi

İsim'e göre karakter Analizi.


                                                www.twitter.com/donerayranbeles



Elif : düpedüz Türk kezbanıdır. Tartışmaya gerek yok.

Özge : Sınıfın ezik ama popülermiş gibi görünen kızıdır. Sevin onları tepenize çıkmazlar.

Ercan : Benden bi tavsiye. Ercanlardan uzak durun. Ercanlar hep kötüdür, heleki Ercan abiler herzaman bataklıkdadırlar.

Furkan : Su katılmamış club piçleri olurlar. Karıya, kıza ve gösterişe dayanamazlar.

Neşe : %80 çirkin olur. Ama cana yakın, içden olurlar ne yazıkki onlarla hiçbir erkek muhattap olmas

Ezgi : Genelde kendini bi bok zanneden tiplerdir. Egoları tavana yapışmış, dışlayın bunları

Salih : İnternette karıya kıza bakıp zaman geçiren tiptir. Hayatı 31 çekmekle geçer. Zorla kuran kurslarına gönderilirler.

Atakan & Buğra : Bütün güzel kızlar bunlarla takılır amk. Hem arabaları var hem yakışıklılar. 2side birbirinden orospu cocuğu.

Serhat & Emre : Halı saha maçlarının vazgeçilmez isimleri. Hep bi idda içinde amınakoduklarım.

Polat & Memati : Fatal Error.

Esra & ceyda : 404 Foun Error.

Hülya & Ayla : Evde oturup akşama kadar çekirdek yer, dizi izler, dedikodu yapar. Ömürleri çirkeflikle geçti bunların

Demet & Meltem : Üzülerek söylüyorum ki Tanıdığım Travestilerde bu isim var.

Ogün & Levent : Bildiğin İnek amk. Oturur ders çalışırlar

Berk : Hepsi küpe takıyo, bütün kızlar ona hasta, varoşların hepsi berk'i sikmek istiyo.

Helime : İsimden de belli olduğu gibi fazla söze gerek yok.. Sen otur evde yemek yap.

Hakan & Gökhan : 24 saat pes ve counter oynarlar. Evlat olsalar sevilmezler amk

Ozan : Bu ipnelerin hepsi bilgisayardan anlıyo amk

Hatice : Sizi bilmem ama benim için ölene kadar Mutfaktaki sarıbezdir.

Seda & Meltem : Herzaman aşık olunan tipler. ilköğretim ve Liselerde hep bunlara aşık olunur.

Begüm & Bilge : Kemalist olurlar. Devrim yürüyüşlerinde diyafonlardan bağrır, imza toplarlar ama kimse siklemez.

Osman & Kamil : Hani mahallenizde. Sokak lambalarının altında pinekleyip bakkala giden, karıyı kızı kesenler varya, işde bunlar onlar.

Zeynep & Nazan : Dindar ailenin dindar kızları. Asla rayban gözlüklerini dışarda çıkarmazlar. Bazen evde bile takıyolarmış.

Aysun & Tuğba : Dindar ailenin kaşar kızları. Türban altına tayt giyip aksarayda geziyolar.

Kadir : Dindar ailenin piç kurusu olan ortanca çocuğudur. 7 Mahalleye ilallah çektirir piç.

Pelin & Sude : Yüksek gelirli ailelerin, yüksek egolu kızları.


--------------------

Orçun : Temiz ailenin şımarık piçidir. Hayatı şımarıklıklarla geçer, küçükken güzel oyuncaklarla oynar ama nitekim gel görki orospu cocudur.


Ömer & Faruk : Fazla söze gerek yok.. Ömer ismini alana Faruğu kakalarlar bunlar hep birbirini takip eder.


Melek : Adı melek ama içi şeytan, ayrıca hepside cenabet ve alkolik. Gösteriş meraklısı kaltaklar.


Burçin & Leyla : Burçinlere aşık oluruz, leylaları dışlarız. Burçinler çekicidir, Leylalar iticidir.

Onur : Hepsimi alkolik, hepsimi keş bunların amk ? Kenar mahallelerin, kenar piçleri.

Deniz : Hepsi mi güzel olur lan ? Ben çirkin Deniz adında bi kız görmedim

Fatih : Kışın okula, yazın Kuran kursuna gider. Millete ahkam keser ama fos. Evde oturup 31 çeker. Salihin en yakın arkadaşıdır.

Semih : Arı gibi çalışır, tertemiz aile cocugudur ne kazanıyosa evine getirir. Bulursanız evlenin amk


Funda : %100 Orospu.. İhtimali bile yok


Çiğdem : Sokakların çirkef kızları. Ağızları benden bile bozuk amk

Semra & Selma : Bırakın aşık olmayı, sakın öpüşmeye bile kalkmayın. Bunların ağzı bile kokuyodur amk.


Dilan & Rojin : Gerilla ismidir. Ürkütücüdür. Örgütün bile yarısı Dilan, yarısı Rojin.


Orhan & Kamil : Orhanlar, Kamiller. Hiç bitmicek bu amınakoduklarım. Orhan abiler, Kamil abiler.


Volkan : Bildiğin Elit pornocu ismidir. Hep üst düzey sanar kendini ama bence bi sikim değil.


Ayşe & Pınar : Dedikoducu annenin, dedikoducu kızları. Perdelerin arkasından bütün mahalleyi gözleriyle tararlar.


Melisa & Melis : Hepsi 1996 doğumlu. Dudak büzüşüp foto çektirmek fobileridir. Sıçtıkları bokda bile Nikon yazar.


Gizem : Bildiğin egosit. Aslında bi bok olmayan ama kendini bibok sanan insanlar. Hep popüler olma çabaları var.


Enes & Emre : Mahalle maçlarının vazgeçilmez kaptanları. Sınıf maçlarında bütün kızlar onları izler. İbrahimlerde bu durumdan çok şikayetci


Ümran : Ben daha sarışın bir Ümran görmedim. Hepsi esmer, hepsi güzel. Ama azcık şıllıklık var tabi.

Merve & Yasemin : Okul hayatınız boyunca her sınıfta 2 şer tane olan isimlerdir. Bol keseden koymuşlar bunları.

7 Nisan 2012 Cumartesi

İlk 5 dakika ve Bir ömür


..... ili kırsalında teröristlerin dur ihtarına ateşle karşılık vermesi sonucu çıkan çatışmada güvenlik görevlisi şehit oldu. Ya da ..... ilinde devriye görevini yerine getiren aracına açılan ateş sonucu ..... güvenlik görevlisi şehit oldu. Ya da ..... ili kırsalında teröristlerce döşenen mayının patlaması sonucu asker yaralandı.



Bu nasıl başlar biliyor musunuz?

Hava o kadar sıcaktır ki, beyninizdeki sıvının buharlaşıp uçtuğunu düşünürsünüz. Oluştuğu anda kuruyup giden ter damlacıklarından geriye kalan tuzlar, yüzünüzün ve hatta elbisenizin her yanını kaplamıştır. Avucunuzun içindeki ter, yüzünüzdeki gibi kolay kurumadığı için, elinizdeki tüfeğinizin metal kısmı avucunuzun içinde vıcık, vıcık oynar. Ter ile ıslanan çeliğin kokusu avucunuzun içine ve elinizi sürdüğünüz her yere siner. Önünüzde yürüyen adamın, ayağının kuru toprakla her temas edişinde çıkan toz, ağzınızın kupkuru olmasına ve zor nefes almanıza sebep olur. Sırt çantanızın askı kayışları yüzünden omuzlarınızı hissetmezsiniz. Kült ağrıları ancak çantayı sırtınızdan çıkardığınızda fark edersiniz. Bastığınız her taş parçası, her çalı ve bir ayağınızın kaplayabildiği her yeryüzü parçasından çıkan sesi duyarsınız. Yürüdüğünüz yerdeki her Ağustos böceğinin sesini, dallardaki kuşları, yüzünüzün etrafında ürkütücü devriye uçuşları yapan arıların kanat seslerini, ağzınıza ve yüzünüze ya da herhangi bir yerinizdeki küçük yaraların üzerine konmaya çalışan sineklerin vızıltılarını, ayağınızı bastığınız yerden havalanan yeşilçekirgenin küçücük cüssesine rağmen çıkardığı tok kanat sesini, en ince ayrıntısına kadar duyarsınız. Sonra, kendi teçhizatınızın ve önünüzdeki arkadaşınızın ve arkanızdaki arkadaşınızın teçhizatlarının çıkardığı düzensiz seslerin her birini ayrı ayrı duyarsınız. Ve aynı anda önünüzdeki arkadaşınızın nefes alışlarını duyarsınız, öksürmesini ve hapşırmasını da duyarsınız. Telsizinizden çıkan seslerin ve cızırtıların her biri ayrı ayrı katılır bu senfoniye. Ter ve tozun birleşmesinden oluşan kaygan çamur, postalın içindeki tüm ayağınızı kaplamıştır, çoraplar önce su toplayıp sonra patlayan yerlere adeta bir deri gibi yapışmıştır. En çok yapmak istediğiniz şey ayaklarınızı yıkayıp, çoraplarınızı değiştirmektir. Ama bu çok büyük bir lükstür o anda. Çünkü... Çünkü hangi çalının dibinde, hangi kayanın arkasında sizi beklediğini bilmediğiniz ihaneti arayıp bulmanız ve yok etmeniz gerekmektedir. Bütün masumların hayatı ve huzuru size emanet diye, öğretmenler bayrak direğine asılmasın diye, kundaktaki bebekler kurşunlanmasın diye, binlerce yıllık emanete halel gelmesin diye kahpeliği ve ihaneti yok etmeniz gerekmektedir. Çünkü bunun için bayrağın, silahın, namusun ve şerefin üzerine yemin etmişsinizdir. Çünkü önemli olan ayağınız değil, ülkeniz, bayrağınız ve onurunuzdur. İşte bu yüzden lükstür ayak yıkamak, çorap değiştirmek. İşte bu yüzden senfoniye dönüşmüştür bütün o düzensiz sesler güruhu. Sonra!Sonra birden tüm sesler kesilir, bıçağın dalı kestiği gibi, makasın kâğıdı, pensenin bir hoparlör kablosunu kestiği gibi... Bir anda... Kuşların sesleri, arıların ve sineklerin vızıltıları, çekirgenin kanat sesleri hepsi bir anda biter. Gözlerinizi açtığınızda önünüzdeki arkadaşınızı değil, gökyüzünü görürsünüz, yere düşmüş olduğunuzu anlamanız birkaç saniye sürer. Tek hissettiğiniz kesif bir barut ve yanık et kokusudur, yüzünüzün toprak parçalarıyla kaplandığını fark edersiniz, temizlemek için çalışmazsınız.Arkadaşlarınızın bağırarak koşuşturduğunu görür ama kulağınızdaki çınlama ve uğultudan seslerini duyamazsınız. Sesleri yavaş yavaş duymaya başladığınızda ayağa kalkmaya çalışırsınız ama başaramazsınız. Yine birkaç saniye sonra arkadaşlarınızın sesleri arasında"Mayın" kelimesini ayırt eder ve kalkmaya çalıştığınızda ayağınızdaki yoğun ağrıyı fark edersiniz. Ayağınız yoktur ama yine de ağrıdığını hissedersiniz. Ne olduğunu anlamak için baktığınızda ise parçalanmış pantolonunuzun ve kopmuş ayağınızın farkına varırsınız. İşte her şey o anda başlar. Avazınız çıktığı kadar bağırırsınız. Sonra, nefesiniz biter. Sonra, yeniden nefes alırsınız ve yeniden bağırmaya başlarsınız. Sonra yine nefesiniz biter ve yeniden, yeniden ve yine... Yanınıza ilk gelen arkadaşınız size "fazla bir şey yok, sadece küçük bir yara" gibi telkinlerde bulunur. Ama siz arkadaşınız konuşurken de, helikopterle hastaneye götürülürken de artık bir ayağınızın olmadığını biliyorsunuzdur. Hep bir soru çınlar kafanızın içinde "neden ben, neden ben, neden ben ?" Hastanede geçen aylar, tedavi ve terapiler de geçen yıllar sonunda, diz kapağınızın on iki santim altından takılı olan ve her akşam yatarken veya banyoya girerken çıkarıp kenara koyduğunuz takma bacak artık bir uzvunuz olmuştur. Ama bunun önemi yoktur çünkü bu fedakârlığınız sayesinde vatan var olacaktır. Sizin bir bacağınızın ne önemi vardır ki! Artık koşamayacak olmanızın, yazın herkes gibi havuza, denize giremeyecek olmanızın da hiç önemi yoktur. Vatan sağ olsun yeter.Sonra birilerinin, sizin ödediğiniz vergilerle Fransız televizyonlarında, uğruna yarım kaldığınız vatan hudutlarını hiçe sayan programlara finans sağladığını okursunuz. Aynı dillerin bundan pişmanlık duymadıklarını söylediklerini de okursunuz. Pamuk’ları, Dink’leri okursunuz, Bizans çocuğuyum diyenleri duyar, Ali Kemallere tanık olursunuz, “Koçlar gibi satanları” görürsünüz.Türk Bayraklarının yakıldığını, görürsünüz. Başlarına çuvallar geçirilip aşağılanarak elleri arkalarından bağlanan Türk askerlerini görürsünüz. Bu aşağılanmaya cevap verecek tankların motor seslerini, helikopterlerin kanat seslerini, piyadelerin intikam yeminlerini duymayı beklersiniz ama duyamazsınız.

Onun yerine hainlerin cesetlerinin üstüne örtülen çaputlara “Bayrak” diyenleri görürsünüz, “Uçaklarını çek.”, “Valiyi çek.” diyen başkanları ve karşılarında kekeleyen riyaseti görürsünüz. Bu da yetmez Türk askerlerinin kendi mahkemeleriniz tarafından, “çete” diye suçlandığını, yargılandığını görürsünüz.



Yok, yok bu da yetmez. Askere, polise, öğretmene ateş eden, yol kesip soygun yapan, köy yakan, okul yıkan, mayın döşeyen teröristlerin sadece “Ben bir şey yapmadım.” demelerinin esas kabul edilip, “suçsuz” sıfatıyla bırakıldığını görürsünüz. Susanları, konuşması gerektiği halde susanları görürsünüz, konuşanlar her konuştuğunda, kekeleyenler her kekelediğinde ve susanlar her sustuğunda siz yeniden vurulursunuz, yeniden ölürsünüz her defasında.

Gövdenizden o toprağa akan kan, bu defa içinize akar, inandıklarınıza, uğrunda savaşarak kendi kanınızı akıtmak pahasına tertemiz tuttuğunuz değerlerinize akar. Sizin kaya arkalarında, çalı diplerinde aradığınız ihanet gelir aklınıza, o mayınları yerleştiren eller gelir. Sorgulamaya başlarsınız: “Biz bu ihaneti doğru yerde mi aradık, kuyruğunda dolaştığımız yılanın başı, hep gözümüzün önünde miydi yoksa?” diye sorarsınız kendinize. Onlara verilen maaşın sizin vergilerinizden ödendiğini, içinize sindiremezsiniz, uykularınız kaçar, neden bu vatanı sizin kadar sevmediklerini düşünürsünüz. Bu vatan onların da vatanı değil mi? “Onlar da tıpkı benim gibi namusun ve şerefin üstüne yemin etmedi mi?” diye sorarsınız kendi kendinize. Sinirlenirsiniz, üzülürsünüz, on beş yaşında bir askeri okul öğrencisi iken her adımda söylediğiniz, beyninize ve yüreğinize nakşettiğiniz sözler gelir aklınıza;”VATAN, SANA CANIM FEDA”Geri kalan tüm hayatınızın ilk beş dakikası, böyle başlayacak işte ve hayatınız böyle devam edecektir. Son nefesinize kadar savaşacaksınız ihanetle, her şeye ve herkese rağmen, bu yolda ölene ya da bu ihaneti bitirene kadar.Siz diyorum, çünkü bu vatan için bedel ödeyen insanların neler yaşadığını, neler hissettiğini, size rağmen ve sizin için neler yaptıklarını, neler yapabileceklerini bilin istiyorum. Okuduğunuz ya da televizyonda duyduğunuzdan daha fazladır yaşananlar.Yani aslında gazetelerin iç sayfalarındaki, minicik karelerde okuduğunuz; “..... İli kırsalında teröristlerce döşenen mayının patlaması sonucu, bir güvenlik görevlisi yaralandı!” haberi aslında o kadar da kısa değildir. Sizin, daha okuduğunuz gazetenin arka sayfasına geçerken unuttuğunuz, falanca mankenin otel odası maceralarına ya da uyuşturucu komasından ölen oğluna “şehit” deyip Türk bayrağı örten kadının haberine ayırdığınızdan daha uzun zaman ayırmadığınız bu küçük haber, birileri için bir ömür boyu sürecek ve asla unutulmayacaktır. Ve siz unuttuktan sonra da başka birileri, “Ne için?” dendiğinde “Vatan için.” diyecekleri fedakârlıklarını size rağmen yapmaya devam edeceklerdir. Sizin uyuşmuşluğunuza, duyarsızlığınıza rağmen, sizin rahatlığınıza, sizin vicdanınıza rağmen bu kahramanca fedakârlıklar ve bu ilk beş dakikalar yaşanmaya devam edecektir.Asla unutmayınız başınızın üstündeki egemenlik örtüsünün payandası kopan bacaklar, bedeli ise size rağmen bu vatan için akan kanlar, feda edilen canlar, sıcak yuvalarını, babalarının yüzlerini unutan küçücük çocuklarını düşünmeden vakfedilen hayatlardır. Ne kadarını anlayabilirsiniz veya anlamak sizin umurunuzda mı bilmiyorum, ama birileri bunları yaşadı, birileri hala yaşıyor ve emin olun yaşlı dünya döndükçe, Türk vatanı ve Bayrağı için birileri daha tüm bunları yaşayacak.Gördüğünüz gibi size bir hayli uzak bir yaşam biçimi bu. Masalarda oturup “aydınca” sohbetler etmeye hiç benzemiyor değil mi?



Gövdenizden o toprağa akan kan, bu defa içinize akar, inandıklarınıza, uğrunda savaşarak kendi kanınızı akıtmak pahasına tertemiz tuttuğunuz değerlerinize akar. Sizin kaya arkalarında, çalı diplerinde aradığınız ihanet gelir aklınıza, o mayınları yerleştiren eller gelir. Sorgulamaya başlarsınız: “Biz bu ihaneti doğru yerde mi aradık, kuyruğunda dolaştığımız yılanın başı, hep gözümüzün önünde miydi yoksa?” diye sorarsınız kendinize. Onlara verilen maaşın sizin vergilerinizden ödendiğini, içinize sindiremezsiniz, uykularınız kaçar, neden bu vatanı sizin kadar sevmediklerini düşünürsünüz. Bu vatan onların da vatanı değil mi? “Onlar da tıpkı benim gibi namusun ve şerefin üstüne yemin etmedi mi?” diye sorarsınız kendi kendinize. Sinirlenirsiniz, üzülürsünüz, on beş yaşında bir askeri okul öğrencisi iken her adımda söylediğiniz, beyninize ve yüreğinize nakşettiğiniz sözler gelir aklınıza;”VATAN, SANA CANIM FEDA”Geri kalan tüm hayatınızın ilk beş dakikası, böyle başlayacak işte ve hayatınız böyle devam edecektir. Son nefesinize kadar savaşacaksınız ihanetle, her şeye ve herkese rağmen, bu yolda ölene ya da bu ihaneti bitirene kadar.Siz diyorum, çünkü bu vatan için bedel ödeyen insanların neler yaşadığını, neler hissettiğini, size rağmen ve sizin için neler yaptıklarını, neler yapabileceklerini bilin istiyorum. Okuduğunuz ya da televizyonda duyduğunuzdan daha fazladır yaşananlar.Yani aslında gazetelerin iç sayfalarındaki, minicik karelerde okuduğunuz; “..... İli kırsalında teröristlerce döşenen mayının patlaması sonucu, bir güvenlik görevlisi yaralandı!” haberi aslında o kadar da kısa değildir. Sizin, daha okuduğunuz gazetenin arka sayfasına geçerken unuttuğunuz, falanca mankenin otel odası maceralarına ya da uyuşturucu komasından ölen oğluna “şehit” deyip Türk bayrağı örten kadının haberine ayırdığınızdan daha uzun zaman ayırmadığınız bu küçük haber, birileri için bir ömür boyu sürecek ve asla unutulmayacaktır. Ve siz unuttuktan sonra da başka birileri, “Ne için?” dendiğinde “Vatan için.” diyecekleri fedakârlıklarını size rağmen yapmaya devam edeceklerdir. Sizin uyuşmuşluğunuza, duyarsızlığınıza rağmen, sizin rahatlığınıza, sizin vKaydı Yayınlaicdanınıza rağmen bu kahramanca fedakârlıklar ve bu ilk beş dakikalar yaşanmaya devam edecektir.Asla unutmayınız başınızın üstündeki egemenlik örtüsünün payandası kopan bacaklar, bedeli ise size rağmen bu vatan için akan kanlar, feda edilen canlar, sıcak yuvalarını, babalarının yüzlerini unutan küçücük çocuklarını düşünmeden vakfedilen hayatlardır. Ne kadarını anlayabilirsiniz veya anlamak sizin umurunuzda mı bilmiyorum, ama birileri bunları yaşadı, birileri hala yaşıyor ve emin olun yaşlı dünya döndükçe, Türk vatanı ve Bayrağı için birileri daha tüm bunları yaşayacak.Gördüğünüz gibi size bir hayli uzak bir yaşam biçimi bu. Masalarda oturup “aydınca” sohbetler etmeye hiç benzemiyor değil mi?

28 Haziran 2011 Salı

Metallica'nın Kuruluşu

Dünyanın en ünlü metal müzik grubu ” Metallica ” . Milyonlarca hayran, milyonlarca albüm satışı. Aylar süren turneler ve konser maceraları. Peki kim bu adamlar? Metal müziğe nasıl gönül verdiler? Işte tüm bu merak edilenlerin cevap bulduğu o defter yine siyah gözlüklü adamlar tarafından bana bırakıldı :

Küçük Lars, okulda verilen flüt eğitimiyle müzikle ilk kez tanıştı. Arkadaşları Helvacıoğlu flütlerle okula giderken O Yamaha konusunda her zaman ısrarcı olmuştu. Ancak flüt sevdası kısa sürdü. Artık yeni tutkusu okul sırasında ” Papi Chulo “çalmaktı. Ritme ve müziğe kendisini iyiden iyiye kaptırmıştı. Ramazan davulcusu olan dedesinin yanında hem yardım etti hem iş öğrendi. Lise yıllarına geldiğinde asi, umursamaz bir genç olmuştu. Artık yarım gün bile oruç tutmuyordu. Yeni okulunda Lars, Air Gitar üstadı bir genç ile tanıştı. Genç kendine has tarzıyla ve yeteneği ile genç kızların ilgi odağıydı. Bunu gören Lars ” Hem müzik yaparız hem karı götürürüz” düşüncesiyle James’e ” Aga gel bir grup kuralım ya” dedi. James bu fikre olumlu baktı. Okulda bass gitar ve gitar çalan iki eleman daha bularak yollarına devam ettiler.

llk olarak grup ” American College Geleneksel Pilav Günü " 'nde sahne aldı. Ancak istedikleri gibi geçmedi konser. Stüdyo çalışmalarını hızlandırdılar. Okulu asıyorlardı. Ancak grup elemanlarından Ron’un aile baskısı ve akşam ezanından sonra dışarı çıkamaması gibi problemler grubun işlerini tamamlayamamasına neden oluyordu.

Bu böyle sürmez derken kızıl kafalı bir bebe çıkageldi ” Abi manyakk bas gitar çalıyorum, bi stüdyo yapsak mı ? “dedi.

Stüdyo girdiler. Stüdyo parasını kızıla ödettiler. Çıkışta bir de yemek ısmarlattılar. James Kızıl’ın sırtına vurarak ” Kıyak adamsın ” diyerek sırıttı, bu gruba alındın manasında bir hareketti…

Devamı çok da lazım değil zaten.

8 Haziran 2011 Çarşamba

Hamam böceği Öldürme taktikleri.

hamamböceği sorunsalı; gecelerin sessiz canavarları, tuvalette ışığı açınca bir sağa bir sola kaçışan dünyanın en şerefsiz böcekleridir.

evet beyler sezon açıldı havalar ısındı artık dünyanın en iğrenç yaratıklarıyla istemeyerekte olsa sıklıkla karşılaşabiliriz. onun için size bikaç ipucu vereceğim ki görünce dona kalmayın amk

uzun araştırmalarım sonucu bulduğum bazı bilgileri paylaşacağım
evet beyler bu yaratıklar öyle yaratıklardırki radyasyon etki etmez, kafalarına muhtaç değillerdir o olmadan yaşayabilirler, kendinden 50 kat daha ağır birşeyle üstüne bastırmazsanız ölmez ve en önemlisi sizi görünce üstünüze atlayabilir amk.

ilginçtir ki bu canlıları eğer sheltox vb gibi ilaçlarla öldürürseniz içindeki yumurtaları bu sheltoxa bağışıklık kazanacakları için yavruları sheltoxtan kafaları bile güzel olmaz.

1. yöntem anam babam taktiğidir.
üstüne basın arkadasım ama benim gibi ona yaklaşamıyorsanız yapacak bişey yok bu yöntem yemez ve üstüne basarsanız duyacağınız ses: -kıxşhşçxıs
bilmem bu vahşete dayanabilirmisiniz?

2.yöntem onu hapsetmek (işe yaramıyor tezim çürüdü)
arkadaslar bu hayvanlar çok sinsiler üstünü bardakla örtün yarım saat sonra ters dönmüş şekilde duruyorlar ama dikkat edin bu yaratıklar ölü taklidi yapıyor. evet yanlış duymadınız ölü taklidi yapıyor bardağı kaldır ebeyin amını görüon amk (1-2 hafta bekleseniz de bişey değişmeyecek )

3.yöntem deodorant çakmak (fantezi)
evde bulunan deodorant parfüm vb tarzı kozmetik ürünlerini çakmağı yakıp mahluğun üstüne doğru püskürtün 3 sn içinde kebap olacaktır. ancak mesafeyi iyi ayarlamak lazım yoksa kendinizi yakabilrsiniz.

4.yöntem cif (kesin çözüm)
evde bulunan cif (çamaşır suyu vs. olmuyo pampalar sadece kafasını güzel yapıo) evet çok basit radyasyona bile dayanan bu yaratık markette 3 tl ye satılan cif e karşı büyük zaafı var. mahlukatı gördüğünüz anda alın cifi üstüne sıkın amk yanlız tutturamazsanız eğer üzerinize atlayacaktır haliyle sonuç hüsran olacaktır. yanlız tutturdum diye bokunu çıkarmayın cifi üstüne boşaltırsanız o beyazlığın içinde kaybolan hamamböceği sizde şizofreni yaratabilir(görünmüo lan kaçtımı aceba gibi).

not:özet geç diyeceksiniz ama çok ciddi bir konu beyler özetlenecek birşey yok herkes kendine bişey çıkarsın burdan